-
Risk Almadan Büyüme Olmaz
2030’a giderken şirketlerin gerçek fark yaratacağı alan “daha çok risk almak” mı olacak, yoksa “riski daha iyi yönetmek” mi?
Sizce önümüzdeki dönemde şirketleri öne geçirecek olan cesaret mi, yoksa disiplinli risk yönetimi mi ?
Bir kurumun hikayesi genelde başarılarla anlatılır. Ama asıl farkı yaratan, çoğu zaman kararlardır, “yapmaktan vazgeçilmeyen” kararlardır. Çünkü her kurumun tarihinde bir an gelir; birilerinin “bu olmaz” dediği ama liderin “denemeliyiz” dediği o an, geleceği belirler.
Kurumsal hayatta ve özellikle aile şirketlerinde sık duyduğumuz bir söz vardır: “Bu olmaz, şu anda riskli.” Oysa fırsat ve büyüme tam da o “riskli” noktada başlar. Çünkü bazen büyüme, sadece cesaret değil, alınan riskin nasıl yönetildiğini bilme becerisidir.
Ve işte o anda akla gelen soru: “Nasıl yönetilir?” Risk almak bir içgüdü olabilir, ama risk yönetimi bir disiplindir. Bu da rastgele adımlar değil, ölçülebilir süreçler gerektirir. Bu noktada yalnızca uluslararası standartlara değil, aynı zamanda kültürel gerçekliğe ve şirkete özel gerçekliklere ve yerel iş dinamiklerine de uygun bir bakış açısıyla ilerlemek gerekir. Çünkü sadece evrensel modeli uygulamak değil, onu kurumun karakterine göre yeniden tanımlayabilmek fark yaratır. Kurumların yönetim süreçlerinde de bu bakış açısını gözetmek kritik bir adımdır.
ISO 31000 Risk Yönetimi Standardı, riskleri sezgisel değil ölçülebilir hale getirirken; ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, süreçlerin birbirini destekleyen bir yapı içinde işlemesini güvence altına alır. Performans Yönetimi çerçevesinde Balanced Scorecard (Dengeli Performans Kartı) yaklaşımı kurumun hedeflerini görünür kılar, KPI, hem ekiplerin odaklanmasını sağlar hem de yöneticilere doğru karar alabilmeleri için net, karşılaştırılabilir ve zamanında veri sunar. KPI olmayan yerde tahmin vardır; KPI olan yerde yönetilebilir performans vardır, OKR (Objectives and Key Results) sistemi çalışan hedeflerini kurum vizyonuyla hizalar; Transformation Canvas gibi dönüşüm modelleri ise değişimi yalnızca süreçlerle değil, insan davranışıyla birlikte yönetmeyi mümkün kılar, EFQM Mükemmellik Modeli yönetim reflekslerini olgunlaştırır.
Tüm bu yöntemlerin ortak amacı aynıdır: riskin belirsizliğini azaltmak ve onu ölçülebilir bir gelişim aracına dönüştürmek. Böylece kurumlar, cesareti plansızlıktan ayırabilir. Çünkü asıl mesele risk almaktan değil, riskin yönetilebilir hale getirilmesinden geçer. “Risk, kurumun kas gelişimidir. Uygun ölçüde alındığında güçlendirir, kontrolsüz olduğunda yıpratır.
Özellikle aile şirketlerinde kurumsallaşma sürecinde bu denge çok daha hassastır. Bir kuşak temkini, diğer kuşak ise hızı savunur. Gerçek büyüme, bu iki refleksi sistemle birleştirebilen yapılarda gerçekleşir. Her başarı hikayesinin arkasında, ‘olmaz’ diyenlere rağmen atılan ama planlanmış adımlar vardır. Dolayısıyla risk almadan büyüme olmaz.
Yayın Tarihi: 17.11.2025
Yazar: Mehmet ERGİN
Yönetim Danışmanı (CMC)
Aile Şirketleri Uzmanı (Phd)
FMA Future Management Academy
